Ana Sayfa / Hakkımızda / Bültenler / Mikrobiyota
Kurumsal

Mikrobiyota

Mikrobiyota, insan vücudunda kommensal olarak yaşayan mikroorganizmaların tamamını ifade eden bir terimdir.
Mikrobiyota, insan vücudunda kommensal olarak yaşayan mikroorganizmaların tamamını ifade eden bir terimdir. Mikrobiyom, ise bu çevrede yaşayan mikroorganizmaların toplam genomu olarak tanımlanmaktadır. İnsan mikrobiyotası; başta bakteriler olmak üzere, virüsler, mantarlar ve birçok ökaryotik mikroorganizmadan oluşmaktadır. Bu mikrobiyal topluluğun büyük kısmı başta gastrointestinal sistem olmak üzere deri, genitoüriner sistem ve solunum sisteminde kolonize olmuştur. İnsan vücudundaki mikroorganizma sayısı insan hücre sayısından 10 kat fazla, genom sayısı ise insan genomuna göre 100 kat fazladır ve tamamı yaklaşık 1-1.5 kg ağırlığındadır. İnsan gastrointestinal sistemi vücudumuzdaki mikroorganizmaların %70’inden fazlasını barındırmakta ve 500'den fazla türe ev sahipliği yapmaktadır. Konakçı ile birlikte varlığını devam ettiren bu mikroorganizmalar normal bağırsak florasını oluştururlar. Sindirim kanalındaki bu mikrobiyal denge; gastrointestinal sistemin fonksiyonu, bağışıklık sisteminin dengesi, enerji homeostazı, lipid ve karbonhidrat metabolizması ile beyin fonksiyonları ve davranışlar üzerinde önemli rol oynar (1). Yapılan araştırmalar, vücudumuzdaki bu mikrobiyal topluluğun metabolik, immünolojik, nöroendokrin açıdan her gün yeni bir fonksiyonunu daha ortaya koymaktadır. Vücudumuzda çok büyük bir hacme ve oldukça önemli fonksiyonlara sahip olmasına rağmen yıllarca gözardı edilen bu mikrobiyal topluluk için artık ‘’yeni bir organ- süper organ’’ tanımlamaları yapılmaktadır (2).

Mikrobiyota sindirim esnasında sanal bir biyoreaktör olarak çalışarak besin maddelerinin yararlı hale dönüştürülmesinde önemli rol oynar (3). Bazı B vitaminleri, K vitamini, folat ve kısa zincirli yağ asitleri bu bakteriler tarafından sentezlenir. Bir bireyin günlük enerji ihtiyacının % 10 kadarı bu bakterilerin fermantasyonundan elde edilir. Gastrointestinal mikrobiyota, normal bağışıklık sisteminin sürdürülebilmesi için kritik öneme sahiptir (4). Bağışıklık ve nöromotor fonksiyonun modülasyonu, mukozal bariyer fonksiyonu ve anti-patojen etkileri bulunur (5-7).  Mikrobiyota tarafından salgılanan çözünür ürünler (mediyatörler) de önemli fizyolojik fonksiyonlara aracılık eder (8,9). 

Image title



Gastrointestinal kanaldaki bakteriyal flora kişisel farklılıklar göstermekte ve parmak izi kadar bireye özgü özellikler taşımaktadır. Bireye özgü kolonik floranın oluşmasında doğum şekli (vajinal, sezaryan), annenin vajinal ve kolonik florası, doğum sonrası beslenme tarzı (anne sütü, hazır mama), yakın çevre florası etkilidir. Bireye özgü kalıcı flora ilk üç yaşta oluşur.
Daha ileri yaşlarda kişinin beslenme tarzının ve yaşam koşullarının da flora üzerine etkisi vardır. Kişinin genetik özellikleri yanında, kolonik floradaki bireysel farklılıkların bazı hastalıkların patogenezinde rol oynadığı bildirilmektedir. Bu nedenle kolonun yararlı bakteriler ile kolonize edilerek olası hastalıkların önlenebileceği düşünülmektedir.

Kolonda yararlı bakteriler ile zararlı bakteriler arasındaki dengenin sağlıklı flora aleyhine bozulması (disbiyozis), bağırsak bariyerinin bozularak aşırı geçirgen bağırsak sendromu (leaky gut) oluşması, kronik inflamatuvar hastalıkların gelişimine zemin hazırlamaktadır. Bu hastalıkların etyopatogenezinde genetik yatkınlığın yanı sıra, bağırsak florasındaki dengenin bozulması ile birlikte mukozal immün yanıtta oluşan anormallik ve tolerans bozukluklarının rolü olduğu düşünülmektedir (10). 

İkinci Dünya savaşından sonra batı dünyasındaki sosyo-ekonomik refah artışı ile hijyenik yaşam tarzı, raf ömrü uzun ve katkı maddeleri içeren rafine beslenme alışkanlıkları ön plana çıkmıştır. Bunun yanında sanayileşme ile birlikte hayatımıza giren endüstriyel toksinler, plastik, kimyasal ve metaller, aşırı ilaç kullanımı (antibiyotik, non-steroid antiinflamatuvar ağrı kesiciler, proton pompa inhibitörü mide ilaçları vb), deterjanlar, tarımda kullanılan insektisitler disbiyozisin en önemli etkenleri olarak sayılırlar. Araştırmalar bağırsak flora bozukluğunun kronik inflamatuvar hastalıkların gelişimine zemin hazırladığını ortaya koymaktadır. Batılı yaşam tarzı olan ülkelerde, son 50 yılda kronik inflamatuvar hastalıklarda ciddi bir artış gözlenmektedir. Kronik inflamasyon zemininde gelişen hastalıklar arasında diyabet, romatizmal hastalıklar, inflamatuvar bağırsak hastalıkları, kalp damar hastalıkları, allerjiler, ekzama, akne rozasea, vitiligo gibi deri hastalıkları, otoimmün hastalıklar, hashimoto troiditi, depresyon, parkinson veya multiple skleroz gibi nörodejeneratif hastalıklar sayılmaktadır (11). 

İnsan sağlığını daha iyi hale getirmek için yararlı bakterilerin kullanımı yüz yıldan beri insanlığın gündemindedir. İnsan sağlığına yararlı canlı bakterilere probiyotik denir. Bunlar genellikle Bifidobakteria ve Laktobasillus gibi laktik asit oluşturan bakteriler olup, en çok yoğurt ve diğer süt ürünlerinde bulunur.  Bu bakteriler patojen ve toksik değildir. Diyetle alınan, sindirilmeyen, fermente olabilen ve bağırsakta bulunan yararlı bakterilerin çoğalmasını sağlayan besin maddelerine prebiyotik (frukto-oligosakkaritler, inülin, galakto-sakkaritler, laktüloz, laktilol), probiyotik ve prebiyotiklerin birlikte kullanımına ise sinbiyotik (bifidobakteria + frukto-oligosakkaritler vb) denir.

Kommensal mikrobiyotanın metabolizma ve beslenme fonksiyonlarına katkıda bulunmasının yanı sıra probiyotiklerin başka yararlı etkileri de bulunmaktadır. Probiyotiklere atfedilen bu özel etkiler; bağışıklık sisteminin düzenlenmesi, duyu-motor fonksiyonlarının düzenlenmesi, bağırsak mukozal bariyer fonksiyonunun arttırılması ve anti-patojen etkilerdir (Şekil 1). 
Probiyotiklerin fayda sağladığı mekanizmalar spesifik probiyotik suşla ilişkilidir. Bu nedenle probiyotik kullanımında klinik endikasyonun ve hangi suşla ilgili olduğunun dikkate alınması önemlidir (12,13). Antibiyotiklerin klinik kullanımdaki reçeteleme esasları gibi, probiyotiklerde de klinik duruma özgü suşun ve dozajın seçimine odaklanılmalıdır. Yapılan çalışmalar ile gelecekte, belirli bir probiyotik suşun, hastanın spesifik patojenik defekti, klinik problemi ile ilgisi ve mekanizmalar daha iyi anlaşılır hale gelecektir. 

Image title

Probiyotiklerin kullanımı ile ilgili pratik hususlar; 

  • Probiyotiklerin genel yan etkileri tipik olarak gaz ve şişkinliktir, ancak bu yan etkiler geçicidir.
  • Konak fizyolojisine faydalı etki oluşturmak için farklı probiyotik suşlar farklı özelliklere sahiptirler.
  • Bir probiyotik tüm gastrointestinal hastalıklara yarar sağlamaz. Probiyotik seçimi klinik endikasyona dayanmalı ve klinik çalışmalarda kullanılan suş ve dozlar dikkate alınmalıdır. Dışkı flora testleri bu şeçimlerde yardımcı olan özel testlerdir.
  • Probiyotiklerin semptomatik faydaları kısıtlıdır. Bu nedenle, probiyotik geleneksel tedavilerin yanında takviye için kullanılabilir. Geleneksel medikal tedavilerin yerine geçmez.
  • Beklenen etki boyunca probiyotiklerin sürekli kullanımı gereklidir.
  • Kritik hastalarda ve ciddi bağışıklık problemi olanlarda probiyotiklerden kaçınılmalıdır.

Günümüzde sağlıklı bir mikrobiyota için fekal transplantasyon çalışmaları başlatılmış ve sağlıklı donörlerin gaytasının hasta bireylere transferi ile kalıcı sağlıklı bir mikrobiyota yapılanması üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Fekal transplantasyonun yararları ve riskleri üzerine tartışmalar devam etmesine rağmen tekrarlayan C. difficile infeksiyonlarında 273 olguda % 90 başarı sağlanmış ve yan etki görülmemiştir (14).

Bu bulgular özellikle tedavi çözümü kısıtlı olan inflamatuvar bağırsak hastalıkları, idiyopatik konstipasyon, irritabl bağırsak sendromu gibi gastrointestinal sistem hastalıkları için umut ışığı olmuştur. Fekal transplantasyon ile elde edilen başarılı sonuçlar gelecekte evrensel donör sektörünü, dondurulmuş gayta bankacılığını ve farklı bakteri suşlarını içeren sentetik gayta yapımını gündeme getirebilir. 

Image title

Mikrobiyota Hastalık İlişkisi

Mikrobiyota ve Bağırsak Hastalıkları
Kolonda yararlı bakteriler ile zararlı bakteriler arasındaki denge bozulunca kronik inflamasyon ortaya çıkmaktadır. İnflamatuvar bağırsak hastalıklarında Lactobacillus ve Bifidobacterium türlerinin azaldığı ve bunların yerini farklı mikroorganizmaların aldığı bilinmektedir.

Yapılan çalışmalar bağırsak mikrobiyomunun inflamatuvar bağırsak hastalıklarının gelişiminde anahtar rol oynadığını kanıtlamıştır (15). Doğal immün yanıtta, kommensal bakterilere karşı gelişen kusurlar, bu organizmalara karşı aşırı bağışıklık cevabı ile sonuçlanır ve bu mekanizma Crohn hastalığı (CD)’nın patogenezinde önemli rol oynar (16). Bazı kilit CD risk genleri, bakteriyel öldürme mekanizması ile ilgilidir ve bu nedenle antibiyotiklerin CD ve kese iltihabında (pouchitis) terapötik etkinliği vardır (16,17). CD'ye kıyasla, bağırsak bakterileri, ülseratif kolit patogenezinde daha az rol oynar (18). Ancak, hasta yönetiminde probiyotiklerin tedaviye katkısı ülseratif kolit ve kese iltihabında CD'den daha iyidir. Ancak aktif kolit olgularında probiyotik kullanılması sakıncalıdır. Mukozal hasar nedeniyle probiyotik bakterilerin mukozal bariyeri geçerek bakteriyemi yapma olasılığı vardır. Crohn Hastalığının yönetiminde probiyotik kullanımını destekleyen herhangi bir data yoktur (19-22). Ülseratif kolitli olgularda bağırsak florasında Lactobacillus, Bifodabacterium türleri azalırken Bacteroides vulgarus ve Fusobacterium, Enterococcus, invaziv Escherichia coli artmıştır. Ülseratif kolit tanısı konmuş olgularda probiyotiklerin faydalarını gösterteren çalışmalar bulunmaktadır (23,24).  Probiyotiklerin, akut infeksiyöz diyare (25-30), antibiyotik kullanımı ile ilişkili diyare (31,32), Clostridium Difficile ile ilişkili diyare (33-37), irritabl bağırsak sendromu (IBS) (38-40) üzerine de olumlu etkileri bildirilmektedir.


Mikrobiyota ve Allerjik Hastalıklar 
Yapılan çalışmalarda, son yıllarda allerjik hastalıkların giderek arttığı bildirilmektedir. Atopi patogenezinde; genetik yatkınlık, çevresel antijenlere karşı immün regülasyonda bozukluğun yanı sıra, deri ve gastrointestinal mukozal bariyer fonksiyonlarında anormalliğin de etken olduğu düşünülmektedir. Atopik hastalıkların görülme sıklığının özellikle batı toplumlarında artmasından hijyenik şartların artması, aile yapısının küçülmesi, steril besinlerin tüketilmesi ve sağlık hizmetlerinin iyileşmesi ile birlikte küçük yaşlarda çocukların mikroorganizmalar ile daha az karşılaşmasının sorumlu olduğu teori “hijyen teorisi” adı altında kabul görmektedir.

Allerji gelişen çocuklarda flora Clostridium’dan zengin iken Bifidobacterium’dan fakir bulunmuştur. Allerjik bünyesi olan çocuklara Lactobacillus rhamnosus GG (LGG) ve Bifidobacterium Lactis (Bb-12) içeren besinler verildiğinde, allerji semptomlarının daha kolay kontrol altına alınabileceği belirtilmektedir. Gebelerde ve yeni doğanlara LGG verildiğinde ileriki dönemlerde atopik dermantit oranında % 50 azalma saptanmıştır. Probiyotikler bağırsaktaki koruyucu mukoza bariyerini güçlendirir ve böylece bağırsak geçirgenliğini azaltarak allerjik maddelerin geçmesini engeller. Ayrıca, probiyotikler sekretuvar IgA antikor yapımını arttırarak mukozal bağışıklığı arttırırlar (41-42).


Mikrobiyota ve Obezite
Yapılan çalışmalar son yıllarda obezite prevalansının erkeklerde % 32.2, kadınlarda % 35.5 oranında artış gösterdiğini bildirmektedir. Bu artıştan batılı yaşam tarzının getirdiği beslenme alışkanlıkları ve azalmış fiziksel aktivite yanında gastrointestinal (GI) kanaldaki mikrobiyotanın değişimi de sorumlu tutulmaktadır (43). 

Son yıllarda bağırsak mikrobiyotasının enerji dengesi üzerine etkisi çok daha iyi anlaşılmıştır. Probiyotikler nöroendokrin, immün ve metabolik etki ile vücut ağırlığının düzenlenmesinde etkin rol oynamaktadır. Bu etkiyi diyetle alınan enerjinin harcanmasını arttırarak, bağırsaklardan salınan peptid miktarlarını düzenleyerek ve hepatik fibrogenezi aktive ederek yaparlar. Hayvan modellerinde bağırsak mikrobiyotasının değişmesi sonucu obezite, insülin direnci ve diyabet hastalığı gelişiminin arttığı gösterilmiştir. Bunun nedeni olarak bozulmuş yağ asidi metabolizması ve yağ doku kompozisyonu, GIS peptidlerinden peptid YY (PYY) ve glukagon benzeri protein-1 (GLP-1) salgısı, lipopolisakkarit ‘’toll like reseptör 4’’ aksının aktivasyonu ve bağırsak bariyerinin GLP-2 tarafından modülasyonu gösterilmektedir (44). 

Image title

Normal insan mikrobiyotasının % 60-80’i Firmicutes (butirat üreten Clostridium sınıfı bakteriler) ve % 20’si Bacteroidetes (Cytophaga-Flavobacterium- Bacteroides) tipi bakterilerden oluşur. Obez bireylerde bu oranın bozulduğu ve Bacteroidetes cinsi bakterilerin arttığı gösterilmiştir. Obez bireylerde disbiyozis şikayetleri yaygındır. Gastrointestinal kanalın bakteri oranındaki bu değişiklik, mikrobik maddenin sindirilemez karbonhidratlardan enerji üretme yeteneğini ve aynı zamanda adipositlerde trigliseritlerin depolanmasını etkiler. Bu bakterilerin oranının değişimi ayrıca GI kanal hücrelerine zarar vererek, geçirgen (sızdıran) bir bağırsak bariyeri (leaky gut) nedeniyle bağışıklık sisteminde yanlış reaksiyonlar ve sürekli bir inflamasyon durumuna neden olur. Mikrobiyotanın obezite üzerindeki etkisi nedeniyle, çalışmalar obez fenotipi değiştirmek için "iyi" probiyotik bakterilerin kullanımı üzerine yoğunlaşmıştır (43).

Obezite gelişmesinde süt çocukluğu dönemindeki beslenme şekli, antibiyotik kullanımı, batı tarzı beslenmenin etkisi, mikrobiyotanın etkisi aşikardır. Probiyotik ve prebiyotiklerin insülin duyarlılığı, inflamatuvar parametrelerin seviyesi, post-prandiyal inkretinlerin seviyesi ve glikoz toleransı üzerine faydalı etkileri bilinmektedir. Gelecek yıllardaki çalışmalar, bu ilişkilerin daha belirgin şekilde aydınlanması ve sağlıklı bağırsak dengesinin obezite üzerine olumlu etkilerinin daha iyi anlaşılmasına sebep olacaktır (45).


Anne Mikrobiyotası ve Gebelik
Anne mikrobiyomu sağlıklı bir doğum ve sağlıklı bir çocuk için önemli bir belirleyici faktör olarak kabul edilmektedir (Şekil 2). Yapılan çalışmalarda preterm doğum, preeklampsi, gestasyonel diyabet, gestasyonel hipertansiyon ve aşırı gebelik ağırlığı gibi yenidoğan ve bebek sağlığını olumsuz etkilediği bilinen gebelik sorunlarında maternal mikrobiyomun önemi bildirilmektedir (46).

Bu alanda çok daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğu kabul edilerek, sağlıklı bir maternal mikrobiyomunu teşvik etme stratejileri önem kazanmaktadır.

Vajinal infeksiyonların erken doğum oranını arttırdığı bilinmektedir. Erken doğum eylemi yenidoğan bebek sağlığı için önemli bir problem oluşturmaktadır. 

Probiyotik bakterilerin hidrojen peroksit oluşturma yanında bakteriyosinlerin etkisi ile hastalık yapan mikroorganizmaların vajinal mukozaya tutunmasını engellediği ve pek çok farklı mekanizma ile erken doğum eylemini önleme üzerine olumlu etkileri bildirilmektedir (46).

Image title

Mikrobiyota ve Otistik Hastalıklar
Otizm benzeri hastalıkların (ASD) patogenezinde bağırsak-beyin ekseninin rol aldığı gündemdedir. Bağırsak-beyin ekseni bir iletişim yolu olarak kabul edilir ve bağırsak-beyin arasındaki bu iletişim iki yönlüdür. Bağırsak mikrobiyotası, beynin işlevini nöroendokrin, nöroimmün, otonom sinir sistemleri ve mikrobiyotik toksin üretimi yolu ile etkiler (Şekil 3). ASD’li bireylerde bağırsak geçirgenliğinin arttığı (sızdıran bağırsak "Leaky gut") ve toksinlerin, bakteriyel ürünlerin kan dolaşımına geçerek beyin fonksiyonlarını etkilediği bildirilmektedir (47).

Image title


Dışkı Flora Testleri
Dışkı flora testleri bağırsaktaki problemin tanısında, klinik bulgular ile flora arasında ilişkiyi ortaya koymada ve uygun probiyotik seçimi, tedavi protokolünü oluşturmada bize yol gösterici çok önemli testlerdir. Dikkat edilmesi gereken nokta, bu testlerin kalite ve standardizasyon belgesine sahip laboratuvarlarda, doğruluğu kanıtlanmış referans yöntemler ile çalışılması ve laboratuvar uzman hekimleri tarafından yorumlanarak raporlanmasıdır.  Aşağıda bu standartta bir rapor örneği bulunmaktadır.

Bağırsak Flora Rapor Örneği

Image title

Image title

GENEL DEĞERLENDİRME

  • Hafif disbiyoz
  • Hafif ekzokrin pankreas yetersizliği 
  • İnflamatuvar intestinal mukoza 
  • Prekanseröz toksik metabolitler üretebilen clostridia türlerinde artış, kalprotektin artışı  ve bu durumun kolorektal kanserler ile  ilişkisi nedeniyle; İleri tanısal değerlendirme, dışkıda gizli kan, Tümör M2PK testi ve kolonoskopi tavsiye edilir.

Image title

FLORA DURUMU
Gaita flora analizinde , normalde insan bağırsağında bulunan fakat sayısal olarak ancak 10^5 değerlere kadar  tolere edilebilen Clostridia türlerinde artma saptanmıştır. Clostridia, çürütücü bakteri grubuna dâhildir; dolayısıyla gaz oluşumuna ve toksik metabolitler aracılığıyla organizmanın zarar görmesine neden olabilir. Clostridia çoğalmasının nedenleri pek çok ve çeşitli olsa da genellikle artmış substrat alımı (yağ/protein) veya bağırsak ortamının immünolojik direncinin zayıfladığını gösterir. Ayrıca fakültatif-patojenik mantar tespit edilmiştir.


ANAEROBİK BAKTERİ
Anaeroplar yalnızca oksijen yokluğunda yaşayabilen bakterilerdir ve kolon  florasının yaklaşık %99’unu oluştururlar.

Clostridium türleri
Clostridia türlerinin artmış miktarı bozulmuş kolon direncinin bir belirtisidir. Genellikle yanlış beslenme ve yanlış yaşam şekli alışkanlıkları sebebiyledir. Örneğin Yaşa bağlı kısıtlı çiğneme hareketi, değişen beslenme alışkanlıkları, çiğ lif bakımından eksik beslenme, yağ ve proteince zengin beslenme, bağırsak tembelliği (hareket yokluğuna bağlı), kolesterol bağlayan ilaç alımı ve artmış substrat alımı nedeniyle oluşabilir.Sindirim bozukluğu veya absorpsiyon bozukluğu da aşırı artmış substrat varlığına ve dolayısıyla Clostridia için daha iyi bir ortam oluşturur. Clostridia yoğun metabolik aktiviteleriyle ayırt edilir. Yağ ve protein kullanmaları tüm organizmayı strese sokan toksik metabolitler (ör. biyojenik aminler, amonyak, enterotoksinler) üretir. Toksin üreten türleri, kolaylaştırıcı faktörlerin varlığında ağır kolite neden olabilir. Bazı Clostridia türleri kolorektal karsinom gelişimiyle ilişkili, safra asidinden türevlenen (NDH-Clostridia) prekanseröz maddeler geliştirebilir. Buna ek olarak bazı tipler güçlü gaz yapıcıdır; midede artmış gaz birikmesi şikâyetleri Clostridia’ya atfedilebilir.


MAYALAR / MANTARLAR
Mantarlar, fizyolojik bağırsak florasının öncelikli bölümleri arasında değildir fakat günlük olarak gıdalarla (özellikle sebze kökenli  gıdalarla)  birlikte tüketilirler. Pozitif dışkı kültürünün tek önemi, geçici mantar florasını  göstermesidir. Dışkıda maya mantarının pozitif olmasının klinik önemini değerlendirmek için her zaman geçici, ortakçı ve patolojik kolonizasyon  arasında ayırım yapılması gerekir. Tek başına kültür sonuçları burada yeterli değildir. 

Candida albicans
Dışkı numunesinde Candida albicans tespit edilmedi. Ancak, yapışkan maya florası durumunda mantar hücrelerinin sürekli olmayan ara ara dışkıda pul pul dökülmesinin beklendiğini hatırlayın. Bu durum feçesde  takip eden testlerde mantar pozitif ve mantar negatif saptanması değişimini açıklamaktadır. Mayaların varlığını bir defalık numunede doğrulamak her zaman mümkün olmadığı için, intestinal mikozun klinik şüphesi durumunda (aşırı gaz, şişkinlik belirtileri varsa) kalıcı mantar kolonizasyonunu göstermek için LTT candida testi önerilir.
LTT Candida; Bağışıklık hücrelerinin Candida mantarına karşı yanıtının değerlendirildiği bir testtir. Hasta kanından bağışıklık hücreleri izole edilerek laboratuvar ortamında hücre kültürü teknikleri ile çoğaltılır ve candida ile karşılaştırılır. Candidaya karşı artmış immün yanıt Candida kolonizasyonunu gösterir.



ABSORPSİYON BOZUKLUĞU / İNFLAMASYON

Fekal Kalprotektin
İnflamatuvar bağırsak hastalıklarında kalprotektin değerlerinin arttığı görülür. Kalprotektin,  intestinal mukozada inflamasyon ve tümöre benzer mutasyonlar olduğunda granülosit nötrofiller tarafından üretimi artan  bir proteindir. Özellikle kararsız mikroekolojik bağırsak ortamında toksik veya kemotaktik madde salan birçok bakteri ve mikroorganizma yer almaktadır. Bu maddeler granülositlerden, kalprotektin benzeri maddeler salarak bağırsak lümenine penetrasyonunu tetiklemektedir. Kalprotektin seviyesi bağırsak lümenine göç etmiş olan granülosit sayısıyla orantılıdır; dolayısıyla inflamasyon aktivitesinin derecesini yansıtmaktadır.

Crohn veya Ülseratif kolitten mustarip hastalarda kalprotektin bir progresyon parametresi haline gelmiştir. Yaklaşık 400 mg/l kalprotektin seviyesi akut bir atağı göstermektedir. Artmış kalprotektin salımı intestinal mukoza adenomunda veya kolorektal kanserde de tespit edilebildiği için, hastanın yaşına ve anamnezine bağlı olarak, 60 mg/l üzerinde ek fekal parametreler ile (dışkıda gizli kan, dışkı Tümör M2PK) değerlendirme  önerilir. (kolorektal karsinoma ve adenomatöz polipler için duyarlılık %79, özgüllük %72). Bunlara ek olarak düzenli check-up yaptırılması, ısrarcı veya artan seviyelerin endoskopi yapılarak değerlendirilmesi  gerekir. 70 mg/l’nin üzerindeki seviyeler veya şüpheli anamnez durumunda derhal endoskopi yapılması önerilir.
Kolorektal karsinom ve adenomun takibinde en yüksek duyarlılık ve özgüllük, üç ardışık gaita olduğu kadar proliferasyon belirteçleri M2PK, kalprotektin, hemoglobin ve hemoglobin-haptoglobulin kompleksinin ölçümüyle yapılmalıdır.


SİNDİRİM BOZUKLUĞU

Gaitada elastaz
Pankreas elastaz konsantrasyonu hafifçe azalmış. Özellikle sindirimi zor veya proteince zengin öğünlerde sindirim bozukluğu şikâyetleri ortaya çıkabilir. Yükselmiş çürüme aktivitesi de ör. histamin benzeri biyojenik aminlerin oluşumuyla sonuçlanmaktadır. Görevi histamininin parçalanması olan diaminoksidaz enziminin zayıf aktivite göstermesi durumunda, histaminoz semptomları ortaya çıkabilir ve yalancı alerjik reaksiyonlar görülebilir. Histaminoz, gaitada histamin ve serumda diaminoksidaz varlığıyla tespit edilmelidir. Düşük elastaz değerleri de hızlanmış intestinal pasaj (diyare), absorpsiyon bozukluğu ve Billroth-II operasyonlarına karşılık gelmektedir.



TEDAVİ ÖNERİLERİ

NOT: Aşağıdaki tedavi önerileri bilimsel çalışmalarda klinik bulgu ile uyumlu, kanıtlamış tedavi ve uygulama türleri dikkate alınarak düzenlenmiştir, kişiye özgü değildir. Sizin şikayetleriniz ve durumunuza özgü tedavi doktorunuz tarafından düzenlenmelidir.

Besin önerisi
Ekzokrin pankreas yetersizliği, yağı azaltma ile birlikte kolay sindirilebilir-iyi dengelenmiş bir diyet önlemleri almayı gerektirmektedir. Muhtemel kilo kaybını önlemek için, tolere edilebilen en üst seviyede yağ tüketilmelidir. Daha iyi tolere edilebilirlik için MCT yağları da tüketilebilir. Alkol içeren içeceklerden sakınılması gerekir.

Preparat önerisi
Colibiogen® oral (probiyotik, mukoza stabilize edici)
Dozaj: sabah, yemekten yaklaşık ½ saat önce 1x günlük 5 ml (=1 çay kaşığı)
Süre: İnflamasyon parametrelerine bağlı
sIgA seviye kontrolü tedavi başlangıcından yaklaşık 4 hafta sonra yapılmalıdır.

Mucosa formula kapsülleri
Hem intestinal mukozayı hem de intestinal immün sistemi onarmak için
İçerik: Mucosaformula, L-glutamin, çinko, selenyum, bakır ve manganez, vit. B6, ß-karoten, C, D ve pantotenik asit ile papatya ve yeşil çay konsantresi içermektedir.

mucoZink® toz
Dozaj: Günde 200 ml suya 1 çay kaşığı
L-glutamin ve dekspantenol gibi içeriklerle, MucoZink® mukozal bütünlüğü kuvvetlendirmektedir. Buna ek olarak, MucoZinktüm antioksidan mikrobesinlerle birlikte magnezyum ve iyot da içermektedir ve bunlar immün işlevle ilgilidir.
Dikkat: MucoZink® fruktoz içerir. Bilinen fruktoz intoleransı durumlarında tavsiye edilmemektedir.

Pankreatin® 20.000 Laves
Uygulama süresi: Klinik semptomlara ve progres kontrolüne bağlıdır. Pankreas enzimleri sadece alkali ortamda aktif hale gelebildiği için, etkililiği artırmak üzere sodyum bikarbonat alımı (bicaNorm®) mantıklıdır. 

Confizym kapsülleri
Pankreatin, bromelain, papain ve baz olarak laktazın yanında sodyum bikarbonat da içerir. Sodyum bikarbonat duodenum ortamında bulunan pH-bağımlı enzimlerin optimum aktivitesini garanti etmektedir.Dozaj: Her öğünde laktoz içeren bir kapsül.

Lactobiogen® kapsülleri
Yüksek konsantrasyonlarda 4 probiyotik laktobasil (4,5 x 10^9 reprodüktif,laktik asit üreten bakteri/kapsül) içermektedir: Lactobacillus acidophilus, LA 5 (32mg), Bifidobac- terium, BB-12 (14 mg), Lactobacillus delbrueckii, LBY 27 (7 mg), Streptococcus thermophilus, STY-31 (25 mg) ve glukoz, hipromelloz, magnezyum stearat, titanyum dioksit.

Gastrik aside dirençli kapsül sebebiyle probiyotik türler mide asidinde ve safra asidinde yaşayabilir. Dolayısıyla özellikle toz şeklindeki ürünlerle iyi uyum sağlayamayan hastalar için önerilmektedir. Lactobiogen’de yer alan türlerin çoğalma kapasitesi aerojenik bağırsak florasıyla savaşmakta ve karbohidratları daha uyumlu yapmaktadır.[150]

proBiotik® başlangıç tozu (probiyotik)
Dozaj: 1 x gün 1 poşeti sıvıyla karıştırıp yemeklerden yaklaşık ½ saat önce için.
İçeriği: Mısır nişastası, maltodekstrin, 11 probiyotik bakteri kültürü (toplam 2 x 10^9 bakteri) : Bifidobacteriumanimalis, 2 farklı Bifido bacterium lactis, Enterococcus faecium, Lactobacillus acidophilus, Lactobacillus casei, Lactobacillus planetarium, Lactobacillus rhamnosus, Lactococcus lactis%24,4, Lactobacillus salivarius%2,4)Probiyotik başlangıç, intestinal floranın yenilenmesini indükler ve yüksek metabolik aktivite gösteren bakterilerin geniş spektrumu sayesinde doğal intestinal bariyeri güçlendirir.
Uygulama süresi: 15 gün, proBiotik® pur, proBiotik® sportveyaduobiotik kombi ile ileri tedaviden sonra

MucosaPlex - NicaPur®
Günde 1 x 1 kapsül yemeklerle ve bol miktarda sıvı ile birlikte.
İçeriği: 150 mg L-glutamin, 8 mg çinko, 70 µg selenyum, 0,5 mg bakır, 0,5 mg manganez, 90 mg vitamin C, 25 mg pantotenik asit, 4 mg vitamin B6, 2 µg vitamin D, 2,4 mg beta-karoten, 50 mg yeşil çay özütü, 100 mg papatya özütü.

Mikrobiyom (Dr. Broşürü) PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.

Mikrobiyota (Dr. Broşürü) PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.

Mikrobiyota (Hasta Broşürü) PDF dosyasını indirmek için tıklayınız.

Yüksek Standartlarda Kalite Akreditasyonu
Synevo Laboratuvarları Merkezleri TS EN ISO 15189 Tıbbi Laboratuvar Kalite ve Yeterlilik Sertifikalarına sahiptir.
10 Avrupa
Ülkesi
90 Laboratuvar
Merkezi
5.500 Uzman Personel
120 Milyon Toplam Yıllık Test
E-Posta Bülteni

E-Bültenimize üye olarak, gelişmelerden, kampanyalardan ve bizden haberdar olabilirsiniz.

Kişisel Verilerin KullanımıYayın PolitikasıGizlilik Politikası
Sizi Dinliyoruz...

Kaptanpaşa Mah. Piyalepaşa Bulvarı, Ortadoğu Plaza No:73 K:4 PK.34384 Okmeydanı, Şişli / İstanbul 0850 4 20 20 20

Takip Edin

Synevo Laboratuvarları, Medicover grubun global güç ve güveni ile Türkiye’de hizmet veren, bir Synevo Network kurumudur.

© 2015 Synevo Laboratuvarları | Tüm Hakları Saklıdır.
İstanbul Laboratuvarları Ticaret A.Ş.
Sitemizde yer alan konular bilgilendirme amaçlıdır. Doktor tavsiyesi veya tedavi yerine geçmez.