HIV Testi

Detaylı Bilgi Almak İçin Hemen Arama Talebi Oluşturun!
Kişisel Verilerin Korunması sayfasında belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.
Danışma Hattı : 0850 4 20 20 20 Tüm Şubeler: Hafta İçi 08:00 - 18:00 / Cumartesi 08:00 - 17:00
Ataşehir-1 Şube: Pazar 08:30 - 17:00
Bodrum Şube: Hafta İçi 08:30 - 17:30 / Cumartesi 08:30 - 16:30
İnsan İmmünYetmezlik Virüsü
(Human İmmunodeficiency virüs; HIV) nedir?

HIV, Lentivirinae alt ailesinden zarflı bir Retrovirüstür. Virüs bağışıklık sisteminin baskılanması sonucunda fırsatçı enfeksiyonlar ile seyreden AIDS (Acquried-immunodeficiency syndrome) tablosuyla karakterize kronik hastalığa yol açmaktadır. HIV tedavi edilmezse, yıllar (8-10 yıl) içerisinde bağışıklık sistemi baskılanır ve AIDS gelişilir. HIV için kullanılan anti-viral (anti-retroviral) tedaviler hastalığın ilerlemesini dramatik şekilde yavaşlatır, bu ilaçların kullanımı ile AIDS’e bağlı ölümler azalmıştır.

Günümüzde bütün dünyadaki enfeksiyonların çok büyük kısmından klasik HIV-1 virüsü sorumlu olmakla birlikte çok seyrek de olsa, Batı Afrika kökenli hastaların bir kısmında enfeksiyon etkeni olarak HIV-2 virüsünün sorumlu olduğu tespit edilmektedir. Genetik yapıları birbirine çok yakın olan bu iki virüsün zarf glikoproteinlerinin antijenik yapılarında faklılık vardır. HIV-2 virüsünün sebep olduğu klinik tablonun ortaya çıkışı ve kötüleşme süreci daha yavaş gerçekleşir.

Image titleHIV, 120 nm boyutlarında (bir alyuvar hücresi HIV’den 60 kat büyüktür), 2 adet tek zincirli RNA genomu içeren, lipoprotein zarfla çevrili dairesel bir virüstür. RNA genomu P7 nükleokapsid proteinine ve virion oluşumu için gerekli enzimlere (revers transkriptaz, proteaz, ribonükleaz, integraz gibi) sıkıca bağlıdır ve P24 proteininden oluşan konikal şekilli kapsid tarafından çevrilir. P17 proteini kapsidi saran virion bütünlüğünü sağlayan matriks yapısını oluşturur. Lipid zarf içerisinde bulunan glikoproteinler gp120 birleştirici protein ve gp41 transmembran glikoproteinlerinden oluşur.

Şekil 1-HIV yapısı ve genomu (2 nolu referanstan adapte edilmiştir.)

HIV Nasıl Bulaşır?

HIV virüsü başlıca HIV’le enfekte kişiyle her türlü korunmasız cinsel temasla, HIV’le enfekte kişinin kan ve kan ürünlerinin kullanılması ve HIV’le enfekte anneden bebeğe gebelik süresince, doğum sırasında veya emzirme ile bulaşabilir. Yeni HIV vakalarının en az yarısı HIV ile enfekte olduğunu bilmeyen kişilerce bulaştırılmaktadır. HIV ile enfekte kişilerin en az yarısına geç dönemde tanı konmaktdır.

  • Cinsel temas sırasında (oral, vajinal, anal) HIV’le infekte partnerın kanı, semen veya vajinal sekresyonlarının vücuda girmesi ile enfeksiyon bulaşabilir. Cinsel temas sırasında rektum, vajina veya ağızda bulunan yaralar ve sıyrıklardan virüs vücuda girebilir.
  • Damariçi uyuşturucu almak için kullanılan enjektörlerin ortak kullanımı ile bulaşabilir.
  •  Bulaşma riskinin cinsel aktivitenin şekli ile yakından ilgisi vardır. Bir taşıyıcı ile pasif şekilde anal ilişkide bulaşma olasılığı 1:30-1:100 arasında değiştiği halde, aktif ilişkide bu olasılığın 1:1000 civarında olduğu belirlenmiştir.
  • Taşıyıcı bir erkeğin vajinal yolla gerçekleşen bir temasla virüsü kadına bulaştırma olasılığı 1:1000, taşıyıcı bir kadının bu yolla erkeğe bulaştırma olasılığı ise 1:10,000 olarak bildirilmektedir. Diğer yandan bir taşıyıcı ile cinsel temasa geçen kişinin, cinsel yolla bulaşan iltihabi veya ülseratif bir hastalığının bulunmasının, ilişkinin travmatik oluşunun veya regl döneminde gerçekleşmesinin bulaşma riskini önemli derecelerde artırdığı bilinmektedir.
  • Sünnetli bir erkeğe virüs bulaşma olasılığının olmayanlara göre belirgin derecede düşük olduğunu gösteren yeterli sayıda araştırma raporu yayınlanmıştır.
  • Enfekte bir kişide kullanılmış enjektör iğnesinin sağlıklı bir kişiye batması sonucunda enfeksiyonun gerçekleşme olasılığının 1:300 olduğu belirtilmekle birlikte, aynı enjektörü paylaşan uyuşturucu kullanıcılarında bu olasılığın 1:150 civarında olduğu ifade edilmektedir.
  • Bir taşıyıcının bağışladığı kanın transfüzyonu sonucunda, sağlıklı bir kişinin enfekte olma olasılığı çok yüksektir. 1985 yılından önce kan ve kan ürünü alan kişiler, organ-doku alıcıları ve hemofili hastalarının enfekte olma riski yüksektir. Günümüzde donör kanları HIV varlığı açısından tarandığı için kan transfüzyonu yolu ile bulaşma ihtimali düşüktür.
  • Herhangi bir profilaksi uygulanmaksızın taşıyıcı bir annenin doğum yapması durumunda bebeğin enfekte olma olasılığı %13-40 arasında değişir. Doğumun vajinal yolla veya sezeryan ile gerçekleştirilmesi, annenin viral yükü, doğum sonrası anne sütüyle beslenip beslenmemesi enfeksiyon oranlarını belirgin derecede etkiler. Anne adayına hamilelik süresince, bebeğe doğar doğmaz antiretroviral tedavi uygulanması durumunda enfeksiyon oranlarında önemli derecede azalma meydana gelmektedir.
HIV Bulaşında Yüksek Riskli Kişiler Kimlerdir?

Yaş, cinsiyet, cinsel tercih, ırk ayrımı olmadan herkes HIV ile enfekte olabilir. Korunmasız cinsel ilişki, çok sayıda cinsel parnerin (homoseksüel, heteroseksüel) olması, başka cinsel yolla bulaşan hastalıkların olması (N.gonorrhea, C.trachomatis, HPV enfeksiyonları genital sistemde açık yara, ülser gibi HIV’in kolay geçişini sağlayan lezyonlara yol açabildiklerinden), damariçi ilaç kullanımı sırasında enjektörlerin paylaşılması HIV enfeksiyonu riskini arttırır. HIV ile enfekte anneden doğan bebekler de yüksek risk altındadır. 

HIV Nasıl Bulaşmaz?

HIV insandan insana tükrük, ter, gözyaşı, sosyal öpüşme,sarılma, dans etme, tokalaşma yolu ile bulaşmaz. HIV ortak tuvalet kullanımı,yüzme havuzlarından, sivrisinek ısırması veya evcil hayvanlardan bulaşmaz. HIVyiyecek ve içeceklerle, hava yolu ile bulaşmaz.

HIV Belirtileri Nelerdir?

HIV/AIDS belirtileri hastalığın evresine bağlı olarak değişmektedir. HIV enfeksiyonu akut HIV (primer enfeksiyon), kronik HIV (klinik latent enfeksiyon) ve semptomatik HIV enfeksiyonu olarak evrelere ayrılır.

Akut HIV enfeksiyonu; HIV vücuda girdikten sonraki 2 ila 4 hafta içerisinde görülen şiddetli bir gribal enfeksiyon belirtilerinin görüldüğü evredir. En sık görülen belirti ve bulgular;

  • Ateş
  • Başağrısı
  • Kas ve eklem ağrıları
  • Ciltte döküntüler
  • Boğaz ağrısı ve ağrılı ağız yaraları
  • Başlıca boğaz bölgesinde şişmiş lenf bezeleri(lenfadenopati)
  • İshal
  • Kilo kaybı
  • Öksürük
  • Gece terlemeleri

Bu belirtiler oldukça yaygın görülmelerine rağmen farkedilemeyecek kadar hafif olabileceği gibi, genellikle 1 hafta ile 1 ay arasında kaybolurlar, başka viral enfeksiyon belirtilerinden ayırt edilemeyecekleri için yanlışlıkla başka viral solunum enfeksiyonu olarak değerlendirilebilirler. Bu dönemde kan dolaşımında virüs miktarı (viral yük) yüksek olabildiğinden hasta çok bulaştırıcıdır. Başlangıç enfeksiyonundan sonraki birkaç yıl daha kalıcı veya şiddetli semptomlar ortaya çıkmayabilir.

Kronik HIV (Klinik latent enfeksiyon); bu evrede HIV hâlâ vücutta ve akyuvarlarda bulunur. Bu evrede birçok kişide herhangi bir belirti görülmezken, bazı kişilerde ciddi hastalık gelişebilir. Anti-retroviral tedaviye başlanmazsa bu evre yıllarca sürebilir. Semptomatik HIV enfeksiyonu; virüs çoğalmaya ve immun sistem hücrelerini harap etmeye devam ettikçe ateş, yorgunluk, lenfadenopatiler (HIV enfeksiyonunun ilk belirtilerinden biridir), ishal, kilo kaybı, ağızda Candida enfeksiyonu, zona, pnömoni gibi hafif enfeksiyon belirtileri veya kronik belirti ve bulgular ortaya çıkabilir.

İleri evre hastalık/AIDS: Tedavi edilmeyen HIV olgularının çoğunluğunda virüsün edinilmesinden ortalama 8-10 yıl sonra AIDS açığa çıkar. CD4 T lenfositlerinin sayısı 200’ün altına düştüğünde, viral yükün artışı ile birlikte AIDS’i tanımlayan ciddi fırsatçı enfeksiyonlar veya kanserler (HIV ilişkili maligniteler) geliştiğinde hastalık AIDS’e ilerlemiştir. CD4+ T lenfositi sayısının <50 hücre/mm3 olduğu, zayıflık ve kilo kaybı sonucu HIV tükenmişlik sendromunun görüldüğü dönem ise ileri evre HIV enfeksiyonu olarak tanımlanmaktadır.  İleri evre hastalıkta sinir sitemi, böbrek ve karaciğerle ilgili komplikasyonlar gelişebilir.

HIV/AIDS’te yaygın görülen enfeksiyonlar arasında; Pneumocystis jirovecii pnömonisi, Candidiyaz (pamukçuk), Tüberküloz, CMV, Cryptococcal menenjiti, Toxoplasma sayılabilir.

HIV/AIDS’te yaygın görülen kanserler arasında;  lenfoma (en sık görülen en erken bulgu boyun, koltukaltı ve kasıkta görülen ağrısız lenf nodu şişliğidir), Kaposi sarkomu (deri ve ağızda pembe, kırmızı veya mor renkli lezyonlarla seyreden kan damarlarının tümörüdür) sayılabilir.

HIV Bağışıklık Sistemini Nasıl Etkiler?

HIV, enfekte edeceği hücrelere CD4 reseptörlerine bağlanarak girer.  Bu nedenle bu virüs CD4 antijeni taşıyan bütün hücreleri enfekte edebilir. Hücre içine giren virüs, kendini hücrenin genomuna entegre eder. Enfeksiyona maruz kalan hücre bölünmeye devam edebilir veya ölür. İnsan vücudunda HIV’in en önemli hedefi CD4 antijenini taşıyan yardımcı T lenfositlerdir. Monosit, makrofaj, dendritik hücre, mikroglial hücrelere de girebilir. İmmun sistemin faaliyetinin düzenlenmesinde çok önemli rolleri olan bu hücrelerin zarar görmesi, zaman içince bağışıklık cevabında zayıflamaya yol açar. B lenfositleri ve makrofajlar, bir yandan CD4 lenfositlerinin düzenleyici etkisinden mahrum kalırken, diğer yandan doğrudan doğruya virüsün hedefi de olabilirler. Sonuçta bağışıklık sisteminin hem hücresel, hem de humoral komponentlerinde zayıflama meydana gelir. Eğer çok fazla sayıda CD4 T-lenfosit harap edilirse, bağışıklık sistemi ciddi enfeksiyonlarla, Pnömocystitis jiroveci ve tüberküloz gibi çeşitli tipte pnömonilerle, Kaposi sarkom gibi bazı kanserler ve diğer hastalıklarla savaşmada yetersiz kalmaktadır. Virüsün doğrudan enfekte edebildiği renal tübülüs hücreleri ve gastrointestinal sistem epitel hücrelerindeki hasarlar da zaman içinde tabloya eklenir. Hastalarda görülen nörolojik bozuklukların büyük ölçüde virüs tarafından enfekte edilen makrofajlardan salgılanan sitokinlerle ilişkili olabileceği düşünülmektedir. Hastalığın sebep olduğu bulguların en önemli kısmı bağışıklık sisteminin yetersizliği ile ilişkili olsa da, bağışıklık sisteminin regülasyonundaki bozukluklar sebebiyle ortaya çıkan otoimmun reaksiyonlar ve hipersensitivite reaksiyonları da tablonun ağırlaşmasına sebep olur.

Hiçbir tedavi almasalar bile, enfekte olan bireyler uzun yıllar semptomsuz bir dönem yaşarlar. Enfeksiyondan, hastalığın ortaya çıkmasına kadar geçen kuluçka süresi bireyden bireye çok büyük farklılıklar göstermekle birlikte ortalama sürenin 10 yıl civarında olduğu bildirilmektedir. Hastalığın ilk olarak ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı gibi nonspesifik şikâyetler; dilde tüylü lökoplaki, yaygın kaposi sarkomu, kutanöz baziller anjiomatozis gibi daha spesifik belirtileri de bulunabilir. Yaygın lenfadenopati de enfeksiyonun erken döneminde sıklıkla tespit edilen bir bulgudur.

Neden HIV Testi Yapılmalıdır?
  • HIV ile enfekte bireyleri en kısa sürede belirleyerek sağlık hizmetine dâhil etmek ve tedavi kapsamına almak,
  • HIV negatif bireylere bulaş yolları ile ilgili danışmanlık sağlamak,
  • HIV pozitif bireyleri tespit ederek diğerlerine (özellikle kan ve organ donörleri, gebeler, cinsel partnerlar) bulaşı azaltmak
  • HIV pozitif bireyin cinsel eşinin bilgilendirilmesi, danışmanlık verilmesi ve test edilmesi gibi koruyucu hizmetleri harekete geçirmektir.
  • Hastalığın seyri ve takibi, AIDS tanısının doğrulanması için,
  • Tedavi etkinliğinin değerlendirilmesi.
Kimlere HIV Testi Yapılmalıdır?
  • 15 ile 65 yaş aralığında tüm bireyler
  • Cinsel yolla bulaşan enfeksiyon kliniklerine başvuran tüm bireyler
  • Tıbbi öyküsüne göre HIV ile temas etmiş olduğu düşünülen bireyler
  • Akut retroviral hastalık veya immün süpresyon ile ilişkili belirtisi olan bireyler
  • Geçirilmiş veya güncel CYBE öyküsü
  • Cinsel istismara uğrama
  • HIV ile enfekte olan bireyin bilinen cinsel eşleri
  • Damar içi ilaç kullanıcısında iğne paylaşımı öyküsü
  • HIV prevelansının yüksek olduğu ülkede cinsel ilişki öyküsü
  • HIV enfeksiyonu riski olan bireylerin (örneğin HIV’in endemik olduğu ülkede yaşayan) cinsel eşleri
  • Rutin HIV taraması başlamadan önce kan veya kan ürünü alma öyküsü (çoğu Avrupa ülkesinde 1985 yılından önce)
  • Risk faktörüne bakılmaksızın tüm gebeler
  • Kendileri test olmak isteyen bireyler (özellikle de daha önce test yaptırmamışlarsa)
HIV Testi Nedir?

HIV testi, HIV ile enfekte olup olmadığınızı gösterir. HIV ile enfekte olup olmadığınızı anlamanın tek yolu HIV testi yaptırmaktır. HIV testi yaptırmak için herhangi özel bir hazırlığa gerek yoktur ve kan alımı sırasında yaşayacağınız hafif ve geçici ağrı dışında hiçbir risk yoktur. HIV ile enfeksiyon durumunuzu bilmeniz sizi ve partnerinizi sağlıklı tutmak için güçlü bilgiler sağlar. HIV enfeksiyonunun tanısında temel amaç, HIV ile enfekte olanların hızlı ve doğru bir şekilde saptanmasıdır. HIV tanısında antijen ve antikorların saptanmasına dayanan serolojik testler ya da virüsün genetik materyalini ve virüsün sayısını (viral yük), anti-retroviral ilaç direncini saptayan PCR (polimeraz zincir reaksiyonu) adı verilen moleküler testler kullanılır.

Serolojik Testler

Günümüzde, HIV-1/ HIV-2 antikorlarını ve HIV-1 p24 antijenini birlikte saptayan, duyarlılıkları ve özgüllükleri yüksek, 4.kuşak ELISA testleri en sık kullanılan tarama testleridir. Bu testler sayesinde virüsün saptanamadığı pencere dönemi kısalmış, erken tanı ile ölüm oranlarında ve bulaş oranlarında düşüş yaşam süresinde uzama sağlanmıştır. 

Image title

Şekil 2-HIV enfeksiyonunun seyri, enfeksiyonun farklı dönemlerinde saptanabilen virolojik göstergeler (3 nolu referanstan adapte edilmiştir)

p24 Antijeni

HIV virüsünün kapsid proteini olan p24 antijeninin tayini, henüz antikor üretiminin başlamadığı pencere döneminde erken teşhise yardımcı olabilir. p24 antijeninin tayinine dayalı testler, enfeksiyon sonrasında 1-4 hafta içinde pozitif sonuç vermeye başlayabilir. Antikor üretiminin başlamasıyla birlikte bu antijenin serum konsantrasyonu ölçülemeyecek düzeye iner. Yeterince sensitif olmaması sebebiyle, tek başına p24 ölçümüne dayalı testlerin tarama amacıyla kullanılması tavsiye edilmemektedir. Ancak p24 antijeni testinin, antikor tayini testi ile kombine olarak uygulanması durumunda, enfeksiyonun erken döneminde tarama testinin sensitivitesinin artırılması mümkün olmaktadır.

HIV’in bulaşmasından sonra ilk 8-11 günlük dönemde serumda HIV ile ilişkili hiçbir gösterge saptanmaz (pencere dönemi). Serumda en erken ortaya çıkan gösterge, 8-11. günlerde saptanabilir hale gelen HIV RNA’dır. Bunu 2. haftanın sonunda saptanabilir hale gelen p24 antijeni izler ve daha sonra başta HIV p24 antijeni olmak üzere çeşitli HIV antijenlerine özgül önce IgM, sonra da IgG sınıfı antikorlar pozitifleşir. HIV’e ait göstergelerin zaman içindeki seyri ve HIV enfeksiyonunun evrelerine göre pozitiflik durumları Şekil 2’de özetlenmiştir.

HIV antikorları yavaş gelişebilir, çoğu hastada antikorların saptanabilir düzeye ulaşması için 4-8 hafta geçmesi gerekebilir. 4.kuşak testler için şüpheli temastan sonraki 13.günde %25’i, 18.günde %50’si, 24.günde %75’i ve 45.günde %99 oranında antikorlar gelişir.

Temastan 45 gün sonra 4. kuşak test tekrar edilip negatif bulunduğunda, test sonucu %99 olasılıkla HIV negatif kabul edilebilir; ancak bunun için, bu süre içinde yeni bir temas öyküsü ya da serokonversiyonu geciktirecek immüniteyi baskılayan bir durumun bulunmaması gerekir. Enfeksiyon riskinin yüksek olduğunun düşünüldüğü durumlarda bile antikor testleri ile takibin 6 aydan daha uzun süre sürdürülmesinin gereksiz olduğu kabul edilmektedir.

4. Kuşak ELISA Testleri

HIV enfeksiyonunun tanısında HIV-1/2‘ye özgü antikor veya antikor ile birlikte HIV-1p24 antijenini de saptayan ELISA testleri sıklıkla kullanılmaktadır. Günümüzde HIV-1 v e H IV-2
antikorları ile birlikte HIV-1 p24 antijenini saptayabilen ve “combo” olarak adlandırılan
dördüncü kuşak ELISA testlerinin kullanımı önerilmektedir.

  • Laboratuvarımızda duyarlılıkları (sensitivite) %99-100 ve özgüllükleri (spesifisite) %99.7’nin üstünde olan 4.kuşak ELISA testlerinden CLIA, ECLIA ve CMIA yöntemleri ile çalışan kitler kullanılmaktadır.
  • Ayrıca, ELFA (Enzyme Linked Florencent assay) yöntemi ile çalışılan Anti-HIV1/HIV2 ye karşı gelişmiş antikorları ve p24 antijeninin ayrı ayrı tespitine olanak veren, özgüllüğü %99.8-100 ve tanısal duyarlılığı %100 olan HIV-DUO Ultra testi de çalışılmaktadır.   
Doğrulama Testleri

Pek çok algoritmada, tarama testleri ile reaktif bulunan örneklerin özgüllük düzeyi yüksek doğrulama testleri ile test edilmesi gerekmektedir. Bu amaçla en sık HIV’e özgü antikorları tespit eden Western blot (WB), LIA (line immunoassay) veya hızlı HIV doğrulama testleri (HIV-1/2 antikor ayırt edici hızlı doğrulama testleri) kullanılmaktadır. WB testleri viral antijenler (p24 veya p31) ve glikoproteinlere (gp41, gp120/160) karşı gelişmiş antikorları saptar. HIV-1/2 antikor ayırt edici hızlı doğrulama testleri, CDC’nin 2014 yılında güncellediği HIV tanı ve doğrulama algoritmasında WB testlerinin yerine kullanılmak üzere önerilmiştir. İlk kullanıma giren “Multispot HIV-1/HIV-2 Rapid Test (Bio-Rad Laboratories, Redmond, WA, USA)” lateral-flow metoduna dayalı hızlı ELISA testi ve daha sonra üretilen Geenius HIV-1/2 Supplemental Assay (Bio-Rad Laboratories, Redmond, WA, USA) test kiti destekleyici ve doğrulama testi olarak kullanıma sunulmuştur.

Moleküler Testler

Moleküler testler, tanımlanmış HIV enfeksiyonunda prognoz ve tedavinin takibinde, maternal antikorlar nedeniyle tanıda antikor testlerinin kullanılamadığı 18 aydan küçük bebeklerde HIV enfeksiyonunun tanısında ve antikor yanıtının yetersiz olduğu akut HIV enfeksiyonunun tanısında kullanılan HIV RNA ‘sını saptayan testlerdir. RT(Reverz transkriptaz)-PCR ve Real time-PCR  bu testlere örnek olarak verilebilir. Doğrulama amacıyla alt saptama limiti ≤50 kopya/mL olan testler tercih edilmelidir. Sadece moleküler testler ile tek bir örnekte saptanan pozitiflik ile kesin tanı konulmamalı, özellikle ilk tanıda saptanan <5000 kopya/mL düzeyindeki değerler dikkatle yorumlanmalı ve yeni örnek ile tekrar test edilmelidir. Bu testler plazma örneğinde çalışılmalıdır. 

Aktif neonatal HIV enfeksiyonu sonucu oluşan antikorlarla, enfeksiyonlu anneden çocuğa pasif olarak geçen antikorların serolojik testlerle ayırt edilebilmesi mümkün değildir. Bu sebeple 18 aya kadar olan dönemde, enfeksiyon teşhisi için antikor testlerine değil, doğrudan doğruya PCR tekniği ile nükleik asitleri belirleyen testlere dayanılmalıdır.

Test Sonucunun Yorumu

“Negatif” HIV antikor testi sonucunun yorumu: Negatif prediktif değerinin yeterince yüksek olması sebebiyle, HIV enfeksiyonu yaygınlığının düşük olduğu bir toplumda yaşayan bir kişi için elde edilen “negatif” sonuç, enfeksiyon olasılığının ekarte edilmesi için yeterli bulunur. Ancak şahsın HIV ile enfekte olduğu bilinen veya enfekte olma olasılığı yüksek bir kişi ile yakın zamanda temasının bulunması durumunda, tek bir “negatif” sonuç ile yetinilmemesi ve şahsın takip edilmesi önerilir. HIV antijeni ve antikorlarının saptanması için şüpheli temastan birkaç hafta geçmesi gerektiği unutulmamalıdır.
·   “Pozitif” HIV antikor testi sonucunun yorumu: İlk test sonucunun pozitif bulunması durumunda, çalışmanın yeniden alınacak numune ile tekrarlanması önerilir. İki farklı teknik kullanılarak yapılan çalışmaların her ikisinin de pozitif sonuç vermesi durumunda, düşük riskli toplumlarda bile spesifitenin %100’e yakın bir seviyeye yükseldiği bildirilmektedir. Ancak yine de HIV enfeksiyonu tanısının konulması için yalnızca antikor testi sonucuna dayanılması yeterli değildir, çeşitli nedenlerden (kişinin immun sistemi,testin duyarlılığı, özgüllüğü vb) kaynaklanan yalancı pozitif sonuçlar görülebilir. Kesin tanı için, pozitif antikor testi sonuçlarının doğrulama testleri ile veya PCR tekniği kullanılarak nükleik asit varlığının gösterilmesi gerekir. 
Yeni numune ile antikor/antijen testiniz ve doğrulama testleriniz de pozitif saptanması, HIV olduğunuz anlamına gelebilir, AIDS olduğunuz anlamına gelmez. Bu aşamadan sonra HIV tedavisi ile ilgilenen enfeksiyon hastalıkları uzmanlarına başvurularak hastalığınızın evresinin değerlendirilmesi için ek testler ve anti-retro tedavinin planlanması yapılabilir. HIV ile yaşıyorsanız takip ve tedavinizi yapan uzmanlarınızı düzenli olarak görmeniz hastalık, bulaş yolları ve tedavi ile ilgili detaylı bilgi almanız önerilir. Günümüzde, HIV tedavileri sayesinde yaşam süresi uzamıştır, hastaların yaşam kaliteleri artmıştır.   

Referanslar

https://www.cdc.gov/hiv/testing/index.html
TC Sağlık Bakanlığı HIV/AIDS tanı ve tedavi rehberi, 2019 https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/bulasici-hastaliklar/hiv-aids/hiv-aids-liste/hiv-aids-tani-tedavi-rehberi.html https://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/hiv-aids/symptoms-causes/syc-20373524
https://www.ekmud.org.tr/haber/159-hiv-aids-tani-izlem-ve-tedavi-el-kitabi
https://medlineplus.gov/lab-tests/hiv-screening-test
https://www.who.int/health-topics/hiv-aids/#tab=tab_1
Retroviruses.p627,6th.Ed.In Murray PR., Rosenthal KS, Pfaller MA.Medical Microbiology.
https://evrimagaci.org/insan-bagisiklik-yetmezligi-virusu-hiv-ve-sebep-oldugu-hastalik-aids-hakkinda-bilmeniz-gerekenler-343

Yüksek Standartlarda Kalite Akreditasyonu
Synevo Laboratuvarları Merkezleri TS EN ISO 15189 Tıbbi Laboratuvar Kalite ve Yeterlilik Sertifikalarına sahiptir.
10 Avrupa
Ülkesi
90 Laboratuvar
Merkezi
5.500 Uzman Personel
120 Milyon Toplam Yıllık Test
E-Posta Bülteni

E-Bültenimize üye olarak, gelişmelerden, kampanyalardan ve bizden haberdar olabilirsiniz.

Kişisel Verilerin KullanımıGizlilik Politikası
Sizi Dinliyoruz...

Kaptanpaşa Mah. Piyalepaşa Bulvarı, Ortadoğu Plaza No:73 K:4 PK.34384 Okmeydanı, Şişli / İstanbul 0850 4 20 20 20

Takip Edin

Synevo Laboratuvarları, Medicover grubun global güç ve güveni ile Türkiye’de hizmet veren, bir Synevo Network kurumudur.

© 2015 Synevo Laboratuvarları | Tüm Hakları Saklıdır.
İstanbul Laboratuvarları Ticaret A.Ş.
Sitemizde yer alan konular bilgilendirme amaçlıdır. Doktor tavsiyesi veya tedavi yerine geçmez.